Döneminin Baş Seherbazı, Ezekiel Harris tarafından kurulan örgütün anlamı Adaletin Savaşçılarıdır. Resmi olarak 1970 yılında kurulan ve kendisine bu ismi veren grup, aslında 1960 yılından beri gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir. Bu topluluk, tek bir amaç için kurulmuştur; adalet. Sihir bakanı Austin Hudson’ın adaletsizce sürdürdüğü 35 yıllık hükümdarlığa ve insanların inatla yok saydığı diktatörlüğe dur demek için, özgürlükçü ve yenilikçi bireylerin bir araya toplanmasıyla oluşmuştur. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
Scuta
Ingemar Byström tarafından ‘Düzenin Kalkanı’ adı altında kurulmuşlardır. 1970 yılında, Bellatores gibi güçlü bir örgütün ortaya çıkışı ile, birnevi mecburiyet sebebiyle savunma gücü olarak ortaya çıkmıştır. İlk kuruluş amaçları düzeni (Bu vesileyle aslıda Sihir Bakanı ve bakanın inançlarını) korumak olsa dahi, çoğu üyenin katılım amacı doğrultusunda daha nebze Bellatores’u ortadan kaldırmak şeklinde amaç kayması oluşmuştur. Buna rağmen liderleri Byström, bu amacı reddederek tüm isteklerinin halk tarafından demokratik yollarla beş kere seçilmiş olan bakanı ve bununla beraber düzeni korumak olduğunu birçok kez belirtmiş, belirtmeye devam etmektedir. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
Adınız ve Soyadınız : Karakter Bilgisi : (Bu alanı eksik dolduranların başvurusu kabul edilmeyecektir.) İstediğiniz Meslek* : Örnek Rp : (Spoiler içinde veriniz)
Knocturn Yolu -Karanlık Eşyalar Dükkanı -Kemik Asa -Le Peur Bar -Gangles Kitapevi
Hogsmeade -Üç Süpürge
Vincent Grindel
Ölü
Ϟ Rp Beğenileri : 0
22.10.16 21:10
Adınız ve Soyadınız : Vincent Grindel Karakter Bilgisi : Gryffindor mezunu. Okuldan mezun olduğu yıl seherbaz olarak hemen iş başı yapması rağmen çalıştığı iki senenin ardından nedensiz bir şekilde oradan ayrıldı. Sonrasında yaklaşık olarak sekiz (veya on hala düşünüyorum) sene kadar ortalardan kayboldu. Bu süre boyunca yaşadığı maceraları veya yaptığı şeyleri kimse bilmiyor. Tıpkı kayıp olduğu zamanki gibi kimsenin haberi olmadan, bir anda, ortaya çıkıp Ejderha Hanı'nı açtı. Karakter olarak neşeli ve cesur. Herkesle yakınlık kurabilmesine rağmen gerçekten değer verdiği insan sayısı çok az ancak onlar için canını bile vermekten çekinmez. İstediğiniz Meslek* : Ejderha Hanı Sahibi Örnek Rp : (Spoiler içinde veriniz)
Örnek Rp:
Dünya
“..güzellerin ve bilgelerin en mükemmeliydin”
İncil - Ezeikel 28:11-19
“Diz çökün ruhumun parçalarının önünde.” diye buyurdu yaratılmışların yaratıcısı ve yarattıkları içerisinde en kutsal olan o nurlu varlıklar tek bir hareketle ışık hüzmesinden oluşan dizlerinin üzerlerine çöktüler. Bütün melekler biraz önce onlara gösterilen gelecek hakkında düşünüyorlardı. İnsanların yapacakları, onların yaptıkları ve daha nicesi onlara bahşedilmişti. Ve şimdi, ilk defa, Tanrı onlardan başka bir varlık önünde diz çökmelerini istediğine hiçbirisi buna karşı koyamamıştı. Böylesine Ulu, böylesine Yüce bir varlığa kim itiraz edebilirdi ki?
Her melek kendine verilen geleceği görebiliyordu sadece ve hepsi bunu bir sır gibi kendi içlerinde tutmaya gizli bir yemin etmişlerdi. Çünkü bazıları belki de yapılmaması gereken en büyük ayıbı işleyip insanlarla ilişkiye bile giriyorlardı. Bunun görüntüsü dahi yaşayacaklar için tahrik olmalarına neden olmuştu. Ancak işin garibi melekler bu tarz bir duyguyu ilk kez yaşıyorlardı. Onlar duyguların çoğunu ne yaşamış ne de tatmışlardı. Çünkü onlara insanların en büyük zaafı olan duygular verilmemişti. Onlar bir şeyi sadece öyle olması gerektiği için yaparlardı. Onlar sadece Yaratıcı’ya hizmet ederlerdi.
Ancak o kutsal olanlardan birisi vardı ki içlerinde, diğer melekler bile kendilerini onun yanında insansı bir varlığa benzetiyorlardı. O ki sadece dış görünüşüyle değil bildikleri, kudreti ve gücüyle de diğerlerinden ayrılıyordu. Baş melekler içerisinde ki en yüksek mertebeye sahipti, eğer öyle bir mertebe varsa Yaratıcı’nın gözünde. Bunca özelliğine rağmen, belki de bunlar yüzünden, bir tek Sabah Yıldızı’nın düşünceleri bulanmıştı. O diğerlerinin tattığından çok daha büyük bir duyguya tanık olmuştu; aşka ve onun ardında bıraktığı izlere. Sabah Yıldızı, aşık olmuştu, her şeyini vermişti, inanmıştı, korumuştu, aldatılmıştı.
Ve bütün bunları verdiği o anlaşılmaz, karmaşık duygularla ayakta kalan tek nurlu varlık olmayı başardı. Onun için çok zordu bu çünkü her şeyden çok sevdiği Yaratıcı’nın sözünü ilk defa dinlemiyordu. Onun dediklerine karşı geliyor olmanın düşüncesi bile içini acıtıyordu. Ta ki yaşadıklarını tekrar gözden geçirip insanoğlunun geleceğini bütün ayrıntısına kadar kavrayana kadar. O zaman bütün odak noktası bir anda değişmişti. Yanlış bir şeyler olduğunun farkındaydı, belki de Yaratıcı onları deniyordu kim bilir? O yüzden yapması gerekenin bu olduğuna inanarak bütün o zaman boyunca yapmadığını yapıp ayakta kalktı.
“Neden çamurdan yapılan bu varlığın önünde eğilmeliyiz? Onlar ki duyguları yüzünden kısacık hayatlarında bir sürü yanlış yapacaklar. Onlar ki kendilerine verdiğin değeri hak etmeyip yeri geldiğinde seni bile unutacaklar.” Birkaç saniye durup söyledikleri karşısında içerisinde akıp giden o duyguları bastırmaya çalıştı. Bir melek olarak bu çok zordu ama buna rağmen başarılı olup devam etti ağzından hüzünlü bir melodi gibi çıkan sözlerine. “Onlar seni sevmiyor! Onlar sadece bencil, aptal, işe yaramaz kimseler. Ben olsaydım eğer..” derken sözleri bir anda kesildi. Yaratıcının yaydığı bir his onun susmasına neden olmuştu, kızdığının farkındaydı ve devam etmek yerine bekledi.
"..güzellerin ve bilgelerin en mükemmeliydin. Eden'de, Tanrı'nın bahçesindeydin. Giysilerin hep güzel taşlarla –yakut, zümrüt, aytaşı, beril, onix, safir, turkuazla- ve altın işlemelerle süslüydü. Bunlar sana sen yaratıldığın gün verildi. Seni kudretinle ve gücünle bekçim yaptım. Tanrının kutsal dağına gidebiliyor ve ateş tarlalarında yürüyebiliyordun. Yaptıklarından tamamen muaf tutulurdun ta ki için kötülükle dolana dek. Bu varlık içinde bile daha büyük şiddet yarattın ve günahkar oldun. Seni tanrının dağından men ettim ve seni bekçilik ettiğin ateş tarlalarından sürgün ettim. Güzelliğin yüzünden için kibirle doldu ve bilgeliğini kendi ünün için harcadın. Seni içine hapsettiğim ateşle beraber dünyaya attım. Seni takip edenlerle beraber sonunuz ateşler içinde küle dönecek. Çok feci bir sona geldin."
Her sözcük bir notaya denk gelecek şekilde çalınmıştı Yaratıcı tarafından ve eğer insanoğlu bunu duyacak olsaydı içinde ki duyguların yoğunluğundan dengesini yitirirdi. Sabah Yıldızı için ise bu çok daha büyük bir olaydı. Biraz önce az kalsın söyleyeceği o cümleyi aklından geçirirken Yaratıcı sözleriyle onu çok daha üzmüştü. Nurdan yapılanları son bir kez daha gördü ve en yakını olan Mikail’e bakarken cennet bir anda ondan uzaklaşmaya başladı. Önce ağırlığını hissetti, sonra ne kadar hızlı bir şekilde yere düşmekte olduğunu ve korkuyu hissetti. Etrafı alevlerle sarmalanmıştı hızından dolayı ancak garip bir şekilde ne kadar hızlı düşerse düşsün bir türlü o kısacık görünen mesafeyi alamıyordu. Buna rağmen duyguları değişmedi, korku bütün varlığını sardı.
Gözleri hafifçe aralandığında üzerinde kocaman mavi bir örtü olduğunu gördü. Yer yer beyaz desenlerle kaplı, mavi bir örtü vardı üzerinde ve bir de büyük sarı bir ışık topu. Işık topu gözlerini alırken bir kez daha karanlık oldu her yer. Bir daha ki uyanışında göz kapaklarını daha çok açık tutmayı başardı bu sefer gördüğü şey o üzerini örten mavi örtü yerine geçen simsiyah bir örtüydü. Sabah ortada olan o beyaz desenler veya büyük sarı ışık topu ortada gözükmüyordu. Onların yerlerini milyonlarca ışık noktası almıştı ve tabii bir de grimsi bir ışık topu. Ama bunun ışığı farklıydı sabah ki gibi değildi. Çok az ışık veriyordu. Gözlerini kapatmadan önce o ışık noktalarından birisinin hızla başka bir yere doğru hareket ettiğini gördü sanki semadan düşüyor gibiydi.
Bir kez daha gözünü açtığında artık vücudunu hissedebiliyordu. Bu ona garip geldi çünkü bir bedene asla sahip olmamıştı. Buna rağmen alışması garip bir şekilde çok kolay oldu. Ayağa kalktığında su içerisinde kalmış büyük bir çukur içerisinde yattığını fark etti. ‘O düşen ışık noktası ben miydim?’ diye düşünürken bir yandan da etrafına bakınmaya başladı. Çevresini tanımaya çalışıyordu, buraları bir yerlerden hatırlıyordu ama nedense bunun ne olduğunu çıkartamıyordu. Her şey ona çok yeni ve çok eskiydi. Olanların bu kadar saçma olması merakını uyandırıyordu ve hemen etrafında ki nesnelerle iletişime geçmeye başladı. Hepsine dokunuyor, tadına bakıyor veya duymaya çalışıyordu. Her birinin adı yavaşça zihninde belirirken başka şeyleri de fark etmeye başladı.
***********************
İlk insanlarla birlikte büyüdü o da ama diğerlerinin aksine hep öncü konumundaydı. Bulduğu insanları birleştirdi onlara nasıl olduğunu bilmediği bir şekilde bir anda zihninde oluşan öğretileri gösterdi. Onları büyüttü, korudu ve her birinin davranışlarını izledi. Bir şekilde insanlar ona çok aptal varlıklar olarak gözüküyorlardı. Ne olursa olsun hayatları boyunca bir sürü hata yapıyorlar ve bunlardan ders çıkarmak yerine ısrarla aynı şeyleri tekrar ediyorlardı. Birbirlerini ufacık bir tartışmadan dolayı öldürecek konuma gelebiliyorlardı. Yalan söylüyorlardı ama hiçbiri bu konuda ne başarılıydı ne de üstün yeteneklere sahipti. Hepsi kolay manipüle ediliyordu. Sabah Yıldızı veya ona insanların kendi aralarında taktıkları bir diğer isimle Lucifer onların yanında kaldıkça ne kadar gereksiz bir yaratım olduğunu fark etti insanların. Yine de arada sırada öyle şeyler görüyordu ki onlar için hala umut olduğunu düşünmeden edemiyordu.
Aşık oldu o günlerin birisinde genç adam ve hiç beklenmedik bir şekilde bütün insanlara olan sevgisi çoğaldı. Onlara eskiden olduğundan bile daha çok yardım ediyordu ve sevdiği kadın için her şeyi yapmaya hazırdı. Sırf onun içini ısıtan ufacık gülümsemesini görmek için dahi bütün toprak parçasını baştan sona geçmeye veya en tehlikeli yaratıklar arasında bir hafta geçirmeye razıydı. O kadar büyüktü işte insanlara ışığı getiren adamın aşkı. Ve tabii öfkesi de büyük oldu güzeller güzeli Clera’yı kucağında bir yıl önce doğmuş olan bebekleri ile birlikte sokağın ortasında yatarken bulduğunda. Kadının üstü başı yırtılmıştı, sokakta çocuğunun gözü önünde tecavüze uğramıştı ve sonra da öldürülmüştü. Onun Clera’sı. Hayatının aşkı. İnsanlar tarafından tecavüz edilip, öldürülmüştü. Gücünü kontrol edemedi bir an için ve öfkesi kızıl bir sel olup aktı bütün yerleşim yeri boyunca. Hiçbir insan kalmadı hayatta veya hiçbir ruh kalmadı bedenlerin içerisinde. Sonra oturup ağladı Lucifer, ateşin oğlu. Her şeyin farkında olarak her şeyi anımsayarak ağladı. Cennet, Yaratıcı ve diğer her şey bir anda zihninde belirdi. Yaşadıkları ve yaşayacakları gözünden bir görü gibi geçmesine rağmen hepsini gözyaşlarıyla toprağa akıttı. Akan gözyaşlarından oluşan çamur birikintisine öfkeyle baktı “Ey yaratılan en büyük mahlukat! Bundan sonra benden korkmayı öğreneceksin. Her birinizin ruhunu alacağım. Her birinizin içinde yatan kötülüğü ortaya çıkartacağım ve böylece görecek Yaratıcı ne kadar hatalı davrandığını!” diyerek ayağa kalktı. Daha fazla gözyaşı dökmeyecekti.
Yanan yerleşim yerinin ortasına geçti, yanık et kokuları ve nicesi arasında gözlerini kapattı. Biraz önce burada ölen insanların ruhlarını almak için gelen kimse olmamıştı. Bu çok büyük bir hataydı ve Lucifer bunu affetmeyi düşünmüyordu. Derin bir nefes alarak etrafta olan bütün ruhları içine topladı ve sırf eski zamanları hatırlatıyor diye lokmayı boğazından geçirmek için yutkundu. Bu zamana kadar unuttuğu küçük çocuğu ise kaderiyle baş başa bırakmaya karar verdi. Her ne kadar oğlu da olsa onu yanına almayacaktı. Onu izleyip hayatına kendisinin yön vermesine izin verecekti. Sonuçta çocuk kusursuz bir varlıktı, olacakları kendi gözünden görmeliydi. Ve alevler çocuğu içine almasına rağmen yakamazken oradan uzaklaşıp başka bir yerleşim yerine geçti. Orada yaptığı şey ise çok daha kurnazcaydı. İnsanları birbirine düşürüp kendi aralarında bir savaş başlattı ve savaş alanında yaydığı bir enerji ile ilk müritlerini ortaya çıkardı; iblisleri. Ve Lucifer’ın adı yayıldıkça onu gören bir daha hiç olmadı.
***********************
“Ve bu yüzük ile, ruhunun ve bedeninin tamamen benim olacağına yemin ediyor musun?” dedi uzun dağınık saçlara sahip olan yakışıklı genç, elinde tuttuğu ve henüz o sabah sarmaşıklardan yaptığı yüzüğü kızın parmağına takarken. “Evet, Grindel. Ruhum ve bedenim sadece senin” derken genç kızın çıplak bedeni çocuğa biraz daha sokulmuştu. Grindel yüzüğü kızın parmağına takar takmaz onun dudaklarına bir öpücük kondurdu. Bu hayatı boyunca o kızdan alabileceği son öpücüktü. Çünkü dudakları birleşir birleşmez kız bir nefes misali çocuğun dudaklarından içeriye çekilmişti. Kendisini bir anda ayağa kalkmış bir şekilde kızın biraz önce yattığı yere bakarken buldu. Nefesi kesilmişti ve biraz önce olanlar hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu.
Bir yaprak tanesinin ağaçtan yere düşüşü kadar geçen kısacık hayatı boyunca sevdiği o kız yok olmuştu. Hatta öyle ki içinden bir ses bunun sebebinin kendisi olduğunu söylüyordu. Dizlerine üzerine çöker çökmez istemsiz bir şekilde ağlamaya başladı. Göz yaşları biraz önce kızın yattığı yeri dövüyordu. Zihni bir anda üzerine yüklenen bu acıdan kurtulması için onu bayıltmaya uğraşıyordu ancak kalbi yaptığı şeyin cezasını çekmesi için bunu engelliyordu. Acı dayanılamayacak kadar büyüdüğünde gözleri sadece bir saniyeliğine kapandı.
*Kendi dükkanınızı açacaksanız;
Dükkanınızın yeri ve bilgisi :
Spoiler:
Yukarıdaki resmin dışında birkaç açıklamam daha var. Ejderha Hanı Londra'da bulunuyor. Tercihen büyücülerin kolayca ulaşabileceği bir yerde. Çatlak Kazanın yakınlarında olması ideal olabilir.
Hanın üç katı var ve odaların hepsi özel olarak büyülendiğinden dışarıya dair herhangi bir geçirmiyor içeriye. Resimde görünen mekanın sağ tarafından giriş yapılıyor ve masaların aşağısında kalan kısımda ise bir adet sahne var. Zaman zaman gruplar gelip sahne alıyorlar. Ayrıca elbette ki resimdekinden çok daha geniş ve birçok büyücüyü misafir edebilecek durumda o kısım. Ayrıca ,elbette, bir adet mahzeni bulunuyor. İçeriyi gören pek kimse olmadığından nasıl bir yer olduğu bilinmiyor. Girişi pek ortada olan bir yerde değil ve özel bir şifreyle giriliyor.
Hanın dile getirilmeyen bir kuralı var. Ejderha Han'ında olduğun sürece asla çalışanlara asılamazsın. Kim olduğun veya ne pozisyonda olduğunun önemi yok. Vincent çalışanlarını ailesi olarak görüyor ve herhangi birisine öyle bir şey yapıldığında hoş karşılamadığını abartılı birkaç kere gösterdi. Han sahibinin korkutucu olduğu ender anlardan birisidir. Korkunun yanı sıra büyük şaşkınlıkta yaratmıştır ve hala daha asılan o birkaç kişiye Vincent'ın neler yaptığı dillere dolanmış bir şekilde konuşulur. Elbette her hikayede olduğu gibi bunda da anlatılan hikaye kişiden kişiye değişmektedir ve çok daha farklı boyutlar kazanmıştır.
Ayın belirli günleri Vincent herkese ücretsiz bir adet yemek ve içecek verir. Ayrıca yardıma muhtaç olanları asla geri çevirmez ve denkleri gibi muamele gösterir.
Not: Handa anlatılan hikayeleri, odaları ve benzeri şeyleri daha detaylı yazmayı düşünüyorum. Bu karaktere ve geçmişine epey zaman harcayacağım. Eğer ihtiyaç olan başka bir şey varsa varsa buradan veya gruptan , face grubunda cantuğ olarak aratırlarsa, oradan iletişime geçerseniz sevinirim Ayrıca bu yıllar önce bir yarışma için yazdığım bir hikayeydi. Renklendirmeyi hiç beceremedim sanırım
The Kronos
Game Master
Ϟ Rp Beğenileri : 0
22.10.16 21:30
Ailemize hoşgeldiniz.. İsteğiniz üzerine dükkanınız Çatlak Kazan yanına açılmıştır.
Adınız ve Soyadınız : Steve Jones Karakter Bilgisi : Hufflepuff mezunu. Okuldan mezun olduktan sonra babası çok ısrar etmesine rağmen handa hiç çalışmadı. Babasıyla aralarında sorunlar var. Babasıyla en son kavgasından sonra mısırda yaşamaya başladı. Mısır'a gitmeden önce insanların gözünde çok fazla arkadaşı olmayan sessiz bir tipti. Babasının vefat haberinden sonra Mısır'dan geri dönerek Sıçrayan Midilli Han'ını tekrar açıyor. İstediğiniz Meslek* : Han Sahibi Örnek Rp :
Spoiler:
‘’Ah lanet olsun!’’ Karanlık odanın içinde bir çarpma sesi yankılandı. Birbiri ardına gelen birkaç hızlı adım sesinin ardından açılan perdeler buğulu bir camın ardından hızla yükselmekte olan bir sabah güneşini ortaya çıkarmıştı. Steve ışık dolan odaya dönerek odayı incelemeye başladı. Küçük odada camın hemen karşısında neredeyse bir karış toz içerisinde kalmış bir masa yan dönmüş duruyordu. Dikkatini zonklayan ayağına çevirerek küçük parmağının kızarmış olduğunu gördü. ‘’Bu ev nerdeyse kocaman bir bubi tuzağına dönmüş’’ Kendini camın yanındaki neredeyse bir tarihi eser kadar eski gözüken kahverengi deri koltuğa bıraktı. Steve’in ağırlığı altında ezilen koltuktan bir toz bulutu yükseldi. Küçük odada yan dönmüş masadan ve duvara dayalı tek kişilik bir yataktan başka bulunan tek eşya bu koltuktu. ‘’Sanırım ben gittikten sonra burayı bir daha kullanmadın.’’ Burası evi terk etmeden önce Steve’in odasıydı ve eşyaların üstündeki toz tabakası 5 yıl önce evi terk ettiği günden beri bu odaya kimsenin girmediğinin kanıtı gibiydi. Sanki bir karar almış gibi başını sallayan Steve hızla deri koltuktan kalktı ve kapıya yöneldi. Odanın kapısı dar ama uzun bir koridora açılıyordu. Koridor boyunca sıralanmış karşılıklı birkaç kapıyı hızla geçerek aşağı inen merdivenlerin başına geldi ve kendini doğruca kendi suretine bakarken buldu. Merdiven boşluğunda devasa bir ayna asılıydı. Aynada yansıyan suretin kızıla dönük kahve tonlarında kısa saçları ve aynı renkte kirli sakalları vardı. 20’li yaşlarının sonunda gözüküyordu. Üstündeyse fazlaca yıpranmış bir pelerin diğer giysilerinin görünmesini engelliyordu. Kendi görüntüsü karşısında duraksayan Steve merdivenleri hızla inmeye başladı. Gece geç saatte karanlıkta buraya gelmiş ve belki de bilerek ışıkları açmadan hızla üst kata çıkmıştı. Bu yüzden 5 yıl aradan sonra burayı ilk defa doğru düzgün görüyordu. Merdivenden adım atar atmaz birçok masa ve uzak duvar tarafında bir bar onu karşıladı. Güneş neredeyse tamamen doğmuş olmasına rağmen içerisi belki de islenmiş camlar yüzünden hala gölgelere ve karanlık köşelere sahipti. Masaların üstünde evin her tarafında olduğu gibi kalın bir toz tabakası göze çarpıyordu. Kendini en yakın sandalyeye yığılırcasına bırakarak onu 5 yıl sonra zamanında evim dediği bu yere geri getiren olayları düşünmeye başladı. Babasıyla son konuşması aslında hiddetli bir tartışmadan ibaretti. O gün evi terk etmiş bir daha da 2 ay öncesine kadar ondan bir haber almamıştı. Gelen haberse bir puhu kuşunun getirdiği vasiyetnameden ibaretti. Babasının sahip olduğu her şey ona kalmıştı. ‘’O öldü’’ diye mırıldandı. ‘’Hayır, daha doğrusu öldürüldü.’’ Hissettiği duygulara anlam veremiyordu. ‘’Onu yıllardır görmedim hatta yıllardır onun hakkında düşünmedim bile.Lanet olsun! Ne tür işlere bulaşmıştın da seni öldürdüler?’’ Tekrar kararını vermiş gibi kafasını salladı ve emin adımlarla dışarı çıktı. Cebinden çıkardığı asasının bir hareketiyle yoktan bir levha havada belirdi. Buğulu gözlerle levhaya bakan Steve bir kez daha asasını salladı ve levha yavaşça yükselerek kapının üstündeki çıkıntıya kendini astı. Levhanın üstüne şaha kalkmış bir midilli oyulmuştu.‘’Sıçrayan midilli. Sanırım buraya ayrıntılı bir temizlik yapmam gerek.’’ Ağır tahta kapı kapanırken koyu kızıl saçlar ve pelerin görülmez hale geldi.
Dükkanınızın yeri ve bilgisi :Hogsmeade. İki katlı oldukça eski bir han. Giriş katı bir çok masa ve bir bardan ibaret. Üst katta ise misafirler için odalar bulunuyor. Fazla eşya barındırmayan oldukça sade bir görünüme sahip.
The Kronos
Game Master
Ϟ Rp Beğenileri : 0
03.12.16 1:33
Ailemize hoşgeldiniz.. İsteğiniz üzerine dükkanınız açılmıştır.
Karakter Bilgisi : 30 Yaşında ve İrlandalıdır. Slytherin mezunudur. Okuldan mezun olduğundan beri hiçbir işe girmemiş ya da böyle bir yeltenmesi de olmamıştır. Ailesi İrlanda’nın nüfuz sahibi ailelerindendir. Bu yüzden ailesinin herhangi bir torpiliyle bir yere girmeyi her zaman reddetmiştir. 3 kız kardeşin en küçüğüdür. Annesi her zaman ilk ikisi kutsal sonuncusu lanet der. Çünkü Catherine’nin 2 kız kardeşi şu anda gerçekten iyi bir mesleğe sahipler. Ailesiyle zorunlu olmadıkça görüşmez ve kendi başına küçük bir evde yaşamaktadır.Asosyal olduğunu bilir bunun farkındadır fakat bundan hep kurtulmak istemektedir. İstediğiniz Meslek* : Tipsy Bar sahibi Örnek Rp : (Spoiler içinde veriniz)
Spoiler:
Sapsarı uzun saçlarını bıraktığında beline kadar geliyordu.Her akşam ve sabah mutlaka tarardı saçlarını.Ailesinden gelen bir alışkanlıktı bu.Kadının saçları uzun ve bakımlı olmalıydı her zaman..O da saçlarını çok sevdiğinden bu geleneği devam ettirmeyi seviyordu.Açık pembe rujuda dudaklarına hafifçe sürdükten sonra hazırdı artık.Hogwarts açılana kadar Hogsmeade dolaylarında geziniyordu.Domuz Kafasının her önünden geçişinde içerdeki erkek bakışlarının ona çevrilmesinden hoşlanmıyor değildi.Bu yüzden de gidiceği yere varmadan mutlaka oradan geçiyordu.Evden çıkıp biraz ilerledikten sonra ufak bir ''pop'' sesiyle gözden kayboldu. Hava çok soğuk değildi ama rüzgar estiğinde insanın içi titriyordu.Beyaz örgü hırkasına daha da sarılıp yere bakarak yürüdü yollarda.Domuz kafasının önüne gelmişti.İşte yine her zamanki şey olmuştu.Açık pembe dudaklarının kenarında hafiften bir tebessüm oldu ama alaycıydı.
Bugün ne Üç Süpürgeye gidecekti ne de Çay dükkanına.Bugün boğazından yakıcı ve sert bir şeyler geçsin istiyordu.Adımlarını hızlandırıp geldi istediklerine kavuşabileceği bir kapıya.Düzgün elleriyle kapıyı hafifçe ittirince kapıda aynı hafiflikle açıldı.İçeriye şöyle bir süzdü ve oturacak bir yer aradı.İlerde bir adam ve kadının oturduğu masanın bitişiğindeki masaya göz kestirdi.Masaya gitmeden tezgahtaki adama ''Bir ateşviskisi lütfen'' dedi ve masaya yerleşti.
Masaya oturduğu andan itibaren etrafa göz atmaya başladı. En köşede en fazla 20 yaşlarında olduğunu düşündüğü bir çift tartışıyordu. Erkek olan ara sıra etrafına kaçamak bakışlar atarak onları birinin izleyip izlemediğine emin olmak istiyordu. Kız ise bunların hiç birini umursamayarak abartılı el kol hareketleri ve muhtemel yüksek bir sesle karşısındakine laf anlatmaya çalışıyordu. O sırada barmen ateşviskisini getirdi.Bir yudum aldıktan sonra bardakta kalan açık pembe ize bakıp kendi kendine gülümsedi ve boğazını yakan o şeyi içmeye devam etti.
Ne yapacaktı? Hayatını bu şekilde devam ettiremezdi.Ne bir işi ne de bir meşgalesi vardı. Ailesini göreli neredeyse 3 yıl olmuştu ve yakın zamanda da görmeyi düşünmüyordu. En son biriyle konuşmasının üzerinden belki de 2 hafta geçmişti. Ne zaman bu kadar asosyal olmuştu? Onu bu kadar yalnızlığa ne itmişti? Bütün bunlar aklından geçerken barın sahibine takıldı gözü. Sürekli gülümseyen ve etrafta müşterileriyle şakalaşıp onlara siparişlerini getiren 40-45 yaşlarında, kel biraz göbekli bir adamdı.
“Her gün bu kadar insanla konuşmak zor olsa gerek” diye geçirdi aklından Catherine.
Sonra sanki kafasında bir şimşek çarpmışçasına yerinden kalktı. İşte buydu! İhtiyacı olan sosyalleşmeye bu sayede çok rahat kavuşabilirdi. Neden kendine böyle bir yer açmıyordu? Çantasından biraz para çıkarıp bardağın altına sıkıştırdı. Hırkasını tekrar üzerine atıp dudağında bir gülümsemeyle bardan ayrıldı.
*Kendi dükkanınızı açacaksanız; Dükkanınızın yeri ve bilgisi : Hogsmeade’de bir cafe – bar. Catherine İrlandalı olduğu için içerisi İrlanda publarını andırmaktadır.
Ören Bayan
Game Master
Ϟ Rp Beğenileri : 0
11.12.16 15:25
Tembellik iyi değildir Catherine'cim, bu bar en azından sana bir altın bilezik olur. Siftahın tez olsun.
Herkesi mutlu edemezsiniz, çünkü siz lahmacun değilsiniz.
Lorenzo Marcellus Belenus
Ölü
Ϟ Rp Beğenileri : 2
26.12.16 20:00
Adınız ve Soyadınız : Lorenzo Marcellus Belenus Karakter Bilgisi :
Hayatı uç noktalarda yaşamayı seven, akıllı olduğu kadar deli bir adam Enzo. Bir şey veya biri çok çabuk ilgisini çekebilir, aynı hızda da ilgisini kaybeder. Maddiyata düşkündür. İçkiyi ve parayı sever. Genelde alaycı, nadirense duygusaldır. Gücü ve güçlüyü sever. Toplumda yer edinmiş, statü sahibi kadınlar ilgi alanındadır. Kendi şirketinin genç yöneticisi olarak geçmişi ve karıştığı olaylarla basına sık sık konu olur. Göz önünde olmaktan hoşlanır. Geçmişi kimilerine göre karanlık ve üzücü olsa da Enzo geçmişiyle gurur duyar. Onu bu günlere getirenin geçmişi olduğunun bilincindedir. Enzo'nun yaşam tarzının temelidir alaycılık. Gençliğinde sıkıntılı dönemler geçirir. Hayatla dalga geçerek aşar travmalarını, bu bir süre sonra alışkanlık haline gelir. Ama hala insan. Yani ciddi acılarla dalga geçecek kadar kötü bir karakter değil. -Babasını öldürmesini bu kategoriye sokmuyor, çünkü işlerin bu duruma gelmesinin babasının suçu olduğunu düşünüyor- Hayatla ilgili gerçekten ciddi bir amacı kalmadığı için (zengin olmaktı bu amaç, onu da başardı), insanların hayatına etki etmeyi, hoşuna giden insanlara yardım etmeyi falan sever. Bu biraz da içindeki gizli tanrı kompleksinin yansımasıdır. Babasının, Enzo'nun ihtiyacı olduğu dönemlerde hiç yardım eli uzatmamasının da etkisi vardır bu yardımseverlikte. Hayatta benzemek istediği son insan babasıdır çünkü. Etrafında insanlar eksik olmasın, ilgi odağında kalsın ister; ama insanlara bağlanmaktan da korkar. Bundandır ki pek fazla düzenli ilişkisi olmaz, genelde gönül eğlendirir. Gerekmedikçe yahut duygusallaşmadıkça iç dünyasını pek yansıtmaz, alaycı maskesinin ardında gizlenir. Bundan dolayı, dışarıdan bakanlar için itici biri olarak görünse de onu tanıyacak kadar yakınlaşmayı başaran nadir kişiler, Enzo'nun sakladığı yönünü -tabiri caizse gerçek Enzo'yu- keşfedebilirler. Annesinin babasını aldatması başka bir travmasıdır. Bu durum kadınlara pek de güvenmemesini ve bağlanma korkusu oluşmasını tetiklemiştir.
Geçmiş
Mart 1944: İtalyan cadı Berenice Andreoli ve İngiliz büyücü Martin Lucius Belenus'un oğlu olarak dünyaya geldi. Babası dünya çapında ünlü Belenus Enterprises kurucusuydu. Annesi ise İtalyan bakanlığında müsteşardı.
Eylül 1955: Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'nun Slytherin binasında eğitim hayatına başladı.
Temmuz 1959: Babası ve annesi boşandılar, sebebi annesinin aldatmasıydı. Bu nedenle Enzo kadınlara pek güvenmez. O günden sonra Enzo annesini bir daha görmeme kararı aldı, babası ise daha agresif bir hale geldi.
1959-1961: Mezuniyetinin akabinde babasının yanında Belenus Enterprises bünyesinde çalışmaya başladı. Fakat gençti ve aklı bir karış havadaydı. Babasının istediği o ağırbaşlı, sakin iş adamı havasına bürünemedi. Daha çok zenginliğin keyfini çıkarıyor, alemlerden alemlere koşuşturuyordu. Bu sürecin sonucunda babası onu şirket bünyesinden ihraç etti ve ekonomik olarak tüm desteğini kesti, böylece Enzo hayatında ilk kez kendi parasını kendi kazanmak zorundaydı.
1961-1963: Para yavaş yavaş suyunu çekmeye başlayınca Enzo durumun vahametini fark etti. Lüks yaşama alışıktı fakat babasına boyun eğmeyecek kadar da inatçıydı. Bu yoksul haliyle basının odağı olduğu İngiltere'de kalamazdı. Rusya'ya yerleşti. Parası bittiğinde, sihirli uyuşturucu maddeleri geniş çevresine pazarlamaya başladı. İşleri kısa sürede epey büyüttü, fakat altında çalıştığı suç örgütü zamanla uyuşturucu maddelerin yanı sıra ticareti yasaklı sihirli eşyalar da satmasını emretti. Tehditler üzerine başka çaresi kalmayan Enzo söyleneni yaptı. Bir süre işler yolunda gitse de nihayetinde ihbar üzerine yakalandı. 7 ay hapis cezasına çarptırıldı.
1963-1964: Sibirya'da bir büyücü hapishanesinde 7 aylık cezasını çekti.
1964-1965: İngiltere'ye geri döndü fakat geçmişi peşini bırakmadı. Hapise girmesine sebep olan örgüt, Enzo'nun yeniden kendileri için çalışmasını istiyordu. Babasından yardım istemeyi düşündü bu süre içinde, ama gururu izin vermedi. Rusya'daki yaşantısı hakkında basında haberler türemeye başladı. Rusya'da kazandığı parayla kendine Londra'da bir gece klübü açtı. İşleri iyi gidiyordu fakat rus örgüt tarafından yakalanması uzun sürmedi.
1965-1966: Enzo'nun oldukça büyük bir şirketin veliahtı olduğunu öğrenen örgüt planını değiştirdi. Artık kendisi için çalışmalarını değil, şirketin başına geçmesini ve kaçakçılığı yapılacak malların şirketin imkanlarıyla ulaştırılmasını istiyorlardı. Bunun içinse babasının ölmesi gerekiyordu. Enzo, planı kabul ettiğini söyledi fakat kendi planı babasından kurtulup, şirketin hisselerine çökmekti. Örgüt çok geçmeden Enzo'nun babası Martin Lucius Belenus'u öldürdü. Yasal olarak şirket hisseleri Enzo'ya geçti. İngiltere'de işlerin başına geçen Enzo, örgütün isteklerini yerine getirmiyordu. Enzo'yu tekrar alıkoyan örgüt adama işkence etmeye başladı. Günlerce süren işkenceler sonunda Enzo'nun akıl sağlığı zarar gördü. Hareketleri tuhaf ve mantıksız görünse de keskin zekası hala çalışıyordu. Örgüt tarafından atıldığı bir sokağın köşesinde bulundu ve St. Mungo Sihirsel Hastalıklar ve Sakatlıklar Hastanesi'ne yatırıldı.
1966-1967: Birkaç ay içinde çıkabilecek kadar kendini toparlasa da örgütten kurtulmadan hastaneden çıkmaya niyeti yoktu. Kendini deli gibi göstererek hastanede altı aya yakın bir süre yattı. Bu süre içerisinde servetinin küçük bir kısmını kullanarak özel detektifler ve kelle avcıları tuttu. Örgütün büyük bir kısmını yok etti. Zarar gören örgüt Enzo ile alakalı planlarını rafa kaldırdı.
1967-günümüz: Enzo, Londra'da işlerinin başına geçti. Çok geçmeden gençliğindeki gibi basının ilgi odağına yerleşti. Artık sadece yaptığı alemler ve uçarılıklarla değil, iş dünyasındaki başarısıyla da haber oluyordu.
İstediğiniz Meslek* : Belenus Enterprises Sahibi
Belenus Enterprises 1923 yılında "Belenus Tılsım Evi" ismiyle İtalya'nın Floransa kentinde, Martin Lucius Belenus tarafından kurulmuştur. Tılsım alanında çağın dehalarından biri olarak gösterilen Lucius, bu dükkanında sipariş üzerine çeşitli nesneleri belli işlevleri gerçekleştirebilmeleri doğrultusunda tılsımlamıştır. Bu küçük dükkanın kısa sürede dev bir şirkete dönüşmesini sağlayan şey ise Lucius'un kendi icadı olan "Güvenlik Haritası" isimli ürün olmuştur. Belli tılsım ve büyülerle bir binanın tamamını kusursuz bir şekilde anında parşömene haritalamayı başaran Lucius, aynı zamanda bu haritanın binaya girip çıkanların isimlerini ve binada kalma sürelerini kaydetmesini de sağlamıştır. Ürünün ismi kısa sürede yayılmış, bu küçük dükkandan çıkan haritalar zamanla güvenliğine önem veren hemen hemen her şirketin edindiği bir demirbaş haline gelmiştir. Öyle ki İtalyan Sihir Bakanlığı dahi resmi devlet binalarına bu haritalardan yaptırmıştır. Haritalardan gelen parayla yatırımlarına devam eden Lucius Britanya'ya açılmıştır. Zaman içerisinde sipariş üzerine üretilen özel ürünlerin yanı sıra, tüy kalem ve uçuş tozu seri üretimine de başlamıştır. Kuruluşundan kırk üç sene sonra, dönemin en stabil ve yüksek cirolu şirketlerinden biri haline gelmiştir.
Günümüzde şirketin üretimi ve yönetimi Londra'da yapılmaktadır. Floransa'daki o küçük dükkan ise müze olarak ilgililerin ziyaretine açılmıştır. Londra'nın dışındaki sihirle genişletilmiş alana kurulmuş şirket, ortadaki 'Belenus Tower' etrafında konumlandırılmış dört fabrikadan ibarettir. Kulenin kuzeyindeki fabrikada tüy kalem ve uçuş tozlarının seri üretimi yapılmaktadır. Şirkete ait patentli on iki farklı tüy kalem türü vardır. Uçuş tozlarının satımı ise İtalya Sihir Bakanlığı'na yapılmaktadır. Doğudaki fabrika İngiltere Sihir Bakanlığı ile ortak çalışmaktadır. Anahtar, Zaman Döndürücü gibi ürünlerin yapımı, tamiri burada gerçekleşmektedir ve bu binaya giriş çıkış Seherbazlar tarafından kontrol edilmektedir. Güneydeki bina, sipariş üzerine özel haritaların ve aile saatlerinin yapıldığı yerdir. Şirketin gelirlerinin önemli bir kısmını buradaki özel üretimler sağlamaktadır. Batıdaki bina ise araştırma amaçlıdır. Burada yeni tılsımlar denenmekte, deneyler yapılmakta, satışa sunulmayan ürünler üretilmektedir. Sadece şirket bünyesindeki tılsım uzmanlarının ve Lorenzo Marcellus Belenus'un girişine izin vardır. 'Belenus Tower' ise tüm bu işlemlerin denetlendiği, düzenlendiği, satışların yapıldığı yönetim kulesidir. Otuz üç katlı bu kulenin en üst katı şirket sahibi Lorenzo Marcellus Belenus'un ofisidir
Örnek Rp :
RP:
Ören teyze bu mesajı okuduktan sonra İMHA etti. Şaka şaka, etmedi. Ziyan olmasın diye tuvalet kağıdı rulolarıyla birleştirip abajur yaptı.
NOT: Renklendirmeye falan üşendim RP'yi, kodlu haline de ulaşamıyorum eskiden yazdığım siteden kendi isteğim üzerine banlandığım için. Okuduktan sonra silerseniz RP yi sevinirim.
En son Lorenzo Marcellus Belenus tarafından 27.12.16 22:06 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Ören Bayan
Game Master
Ϟ Rp Beğenileri : 0
27.12.16 0:10
Merhaba sevgili Lorenzo. Ören teyzen rol oyununu okudu ve isteğin üzerine rol oyunun okunduktan sonra kendini imha ediyor. Yalnız çok ufak bir ricam olacak. İstediğin rütbeyi almak için iş yerin hakkında biraz daha bilgi vermen gerekli. Başvurunu düzenleyip herhangi bir admine haber verdikten sonra isteğin işleme konacaktır.
Lorenzo Marcellus Belenus
Ölü
Ϟ Rp Beğenileri : 2
27.12.16 22:06
Ekledim istenen kısmı, admin arkadaşların bilgisine. (kim admin henüz tam bilmediğimden buraya yazdım tekrardan arkadaşlarla iletişime geçmek yerine )