Döneminin Baş Seherbazı, Ezekiel Harris tarafından kurulan örgütün anlamı Adaletin Savaşçılarıdır. Resmi olarak 1970 yılında kurulan ve kendisine bu ismi veren grup, aslında 1960 yılından beri gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir. Bu topluluk, tek bir amaç için kurulmuştur; adalet. Sihir bakanı Austin Hudson’ın adaletsizce sürdürdüğü 35 yıllık hükümdarlığa ve insanların inatla yok saydığı diktatörlüğe dur demek için, özgürlükçü ve yenilikçi bireylerin bir araya toplanmasıyla oluşmuştur. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
Scuta
Ingemar Byström tarafından ‘Düzenin Kalkanı’ adı altında kurulmuşlardır. 1970 yılında, Bellatores gibi güçlü bir örgütün ortaya çıkışı ile, birnevi mecburiyet sebebiyle savunma gücü olarak ortaya çıkmıştır. İlk kuruluş amaçları düzeni (Bu vesileyle aslıda Sihir Bakanı ve bakanın inançlarını) korumak olsa dahi, çoğu üyenin katılım amacı doğrultusunda daha nebze Bellatores’u ortadan kaldırmak şeklinde amaç kayması oluşmuştur. Buna rağmen liderleri Byström, bu amacı reddederek tüm isteklerinin halk tarafından demokratik yollarla beş kere seçilmiş olan bakanı ve bununla beraber düzeni korumak olduğunu birçok kez belirtmiş, belirtmeye devam etmektedir. # Devamı İçin TIKLAYINIZ!
Karakter Bilgisi :Aslen Isveçli olan Nala, öğrenimini burs aldığı California'daki bir lisede devam ettirmek üzere Amerika'ya taşınır. En büyük yaşam arzusu bütün hastalıkları iyileştirmek olan Nala, bu arzusu doğrultusunda ilerlemekte iken yaşadığı talihsiz bir takım olaylar zinciri sonucunda hafızasını kaybeder. Bu zamanda ona bakan ve yardım eden tek kişi Lloyd olmakla birlikte günümüzde hala anıları gelmemiştir. Anılarını geri lama ve bu yaşamında yeniden kendisini bulma yolunda ilerlemektedir şu anda.
İstediğiniz Rütbe (Kofti/Muggle) : Muggle
İstediğiniz Meslek : Çiçekçi | Fotoğrafçı
Online Süreniz : Haftada bir kaç saat?
Örnek Rp :
Spoiler:
Acı. Hissedebildiği en yoğun duygu buydu genç kızın. Ev, her bir anıyı her bir miliminde genç kıza sunarken kalbi cam kırıklarına dönüşerek tüm vücuduna saplanıyordu. Boğazına oturan yumru geçmemekte direnirken dudakları hüzünle bükülmüşlerdi. Babasının gür kahkahası hala evin içerisinde dolaşıyor, sanki içerideki odadan birazdan çıkarak onu bu hüzünlü hali yüzünden azarlayacakmışçasına her an bir ses bekliyordu genç kız titrek bedeniyle. Daima neşeli olmak zorundaydı babasına göre zira hüzün, hüznü peşinden acımasızca sürüklerdi. Buz mavisi gözleri puslanırken genç kız evin içinde ruh gibi hareket ediyordu. Yalnızca babasının kaybını taşımıyordu bu ev, güvendiği tek kişinin acı-tatlı anılarını da beraberinde getiriyordu. İki adam, genç kızdan koparak onu bu vahşi dünyanın kollarında bir başına bırakmışlardı. Bir ceylanı, kurtların arasına atmışlardı ve genç kız ayaklarını sağlam basmaya çabalarken her seferinde daha kötü düşmüş, dizleri kanamış, kanayan yaraları sarmaları için onlara duyduğu ihtiyacı hissetmişti.
Gençlik pınarının suyundan yudumlamış, zamanın acımasızlığıyla canlılığını kaybedip kurumuş gül rengi titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. Ağlamaması gerektiğini biliyordu ancak ev, onu her metrekaresi ile anılar seline sürüklerken bunu imkânsız kılıyordu. Yedi sene olmuştu dile kolay. Yedi sene önce Nathaniel gitmişti, hemen ardından bir sene sonra ise babası, hayatının işi dediği romanın ironik bir şekilde son cümlesini yazarken veda etmişti hayatına. O gece hırslanmasaydı belki yorgun düşmüş hastalıklı kalbi, onu hayatta bir süre daha tutabilirdi. Ancak asla bilemezlerdi, zehirli sarmaşıklar gibi kanserin, kalbini çoktan boğduğunu. Babasının çalışma odasına çıkıp kitaplarını ve kutusunu aldı sessizce ardından yüzünde hafif bir tebessümle beraber çekildikleri son resmi öptü usulca. Evden ayrılmak istemeyen yanı ile evden hemen çıkmak isteyen yanı birbirine karışırken adımlarını çoktan çıkışa yönlendirmişti. Dış kapıyı açarken yüzüne, mutluluk oyununu oynadıkları zamanki gibi usulca bir gülümseme yerleştirmeye çabaladı, bu kez hepsinden daha da zordu.
Derin bir nefes verip kendini dışarı attığında kısacık bir an rahatladığını hissetti. Evin üzerine gelen duvarlarından kurtulmak tekrar dünyaya adım atmak gibiydi. Acıması asla bulunmayan dünyaya. İnsanın her şeyini bir anda alan dünyadan kurtulup bir zamanlar her daim huzuru hissettiği yandaki eve baktı usulca biraz da eski alışkanlığı ile. Biliyordu, yoktu. Yıllar önce yeminini bozmuş, hayata veda edip genç kızı harabe olarak bırakmıştı arkasında. Ancak kalbine dolan minik umut tanelerine tutunmak istedi ilk defa. Buz mavisi gözlerini evin bahçesi ile buluşturduğu anda kalbi durdu, nefes alamadı, öldüğünü hissetti. Boğulduğunu ölümün onu çektiğini hissetti yaşadığı şokla, ardından bu duygu acımasızca tüm bedenini sardı, sarmaladı. Mavileri ona ihanet ederek dolarken, durduğunu sandığı kalbi şimdi hiç olmadığı kadar hızlı çarpıyordu belki de yerinden çıkacakmış gibi. Kulakları uğuldarken, genç kız titreyen bacaklarının onu daha fazla taşıyamayacaklarını hissediyordu. Tüm yıllara inat oradaydı. Onun geçmişi, hayatı, nefesi, Nathaniel’ı.
Gözleri ona ihanet ederek incilerini dökmeye başladığında genç kız nefesinin kesildiğini hissetti. Titremesini durduramadığı ellerinden biri, nefes alamayan boğazına doğru ilerlerken bir diğeri ise kasılmaktan sızlayan karnının üzerinde duruyordu. Genç kız, kalan son gücüyle büzülüp saatlerce ağlamamak için, harabeye dönmüş ruhu ile mücadele içindeydi. Babası hastaneye kaldırıldığı zamanlarda ona acısını birden ona kadar değerlendirilmeleri beklenirdi. Hastalığın onu tükettiği adam ise bugüne kadar en fazla sekiz demişti. Bunu babasına sorduğunda hayatının on’unun annesi olduğunu söylemişti. Winter, o zamanlar anlamsız gelen bu küçük detayı şimdi çok iyi anlayabiliyordu. Onun hayatındaki dokuz, babasının ve her şeye inat karşısında asilce dikilen adamın onu terk edişiydi ancak Winter’ın on’u buydu. Ruhunda biriken acı, tüm vücudunu zehirlercesine sarıp yakıyordu. Kalpte büyüyen acının asla fiziksel bir acıya dönüşeceğine inanmazdı genç kız, insanların abarttığını düşünürdü. Yanılmıştı.
Genç adama yavaşça baktı. Her zamanki görünüşü ile karşısındaydı. Siyah bir paltonun içerisine giydiği kazak ile küçüklüğünden beri sergilediği asil duruşuyla geçmişin canlı kalıntısıydı. Nathaniel’a baktığı her saniye, kalbinde kapanmaya çabalayan sıyrıkları açıyor, iyileşmesi imkânsız yarıklar haline getiriyordu. Kalbi kanıyordu genç kızın kanaması durdurulamayacak şekilde. Ürkek adımlarla ona yaklaşırken genç adamın yüzüne baktı. O tanıdık kokusu etrafını çevreleyip sarhoş ederken genç kız geçmişin ilk kez iyi geldiğini hissetti. Eskisi gibi ona gülümsemesini bekledi, belki yıllar geçmişti ancak her şeye inat ufak bir duygu kırıntısı aradı o yüzde, oysaki gördüğü duygularından eser kalmayan buz kesmiş bir yabancıydı. “Gerçek olamaz.” diye fısıldadı genç kız küçük bir hıçkırıkla karışmış, bir damla daha yaş gözlerinden süzülürken. Yedi senelik tüm acıları birleşmiş, içinde devasa sonsuz fırtınalar açmasına sebebiyet vermişti. Özlem buram buram içini kaplarken pişmanlığı yakıyordu onu. Gözyaşları durmamak için direnirken onun karşısında bir kez daha zayıf göründüğü için içinden defalarca kendine kızıyordu.
Genç adamın buz bakışları, asla üşümeyen genç kızın içini dondururken, yaklaştıkça burnuna gelen tanıdık kokusu ister istemez onu rahatlatmış, sessiz tesellilerde bulunuyordu. Koku güçlendikçe genç kız bir rüyada olup olmadığını anlamaya çabalıyordu. Onu donduran, korkutan gözlerin arkasında saklanan kokunun ona iyi gelmesi oldukça komik geliyordu. Titrek eli yavaşça genç adamın yanağına tüy kadar hafif şekilde dokunurken, yeni çıkmış sakalları parmaklarını gıdıklıyordu. Genç kız o an geri dönülmez kaderin bambaşka şekillenmesine sebebiyet vermiş olduğunun farkında değildi, derin bir nefes vermeyi başardı tüm bilinmezliklere karşın en sonunda. Ancak teninin ve kokusunun verdiği huzur, genç adamın gözlerindeki anlık değişiminden sonra çatılmış kaşları ile yok oldu. Kızın soru olmayan cümlesi çatılmış kaşlar ve buz gibi bir sesle cevaplandı. “Gerçek değil.”
Sanki kelimeler yüktü ve Winter, her çınlayan kelimenin altında ezilerek yok oluyordu. Gerçek değil. Şayet o anda binlerce kılıç saplansaydı porselen bebekler kadar kırılgan bedenine bu kadar canı yanmazdı genç kızın, biliyordu. Biliyordu, bu herkesin basitçe algılayacağı cümle iki gencin arasında bambaşka yoğun anlamlara sahipti. Unutmak, hatırlamamak, acıtmak, asla var olmamak… Oysa ki genç kız bunları yeterince yaşamıştı. Yedi sene. Seksen dört ay. İki bin beş yüz küsür gün. Basit harfler grubu, içinde milyonlarca anlam barındıran iki kelime. Yedi hiçlikle geçen sene. Yedi acının kanayarak duramadığı sene. Yedi, umut kırıntılarının zeminde şaklayarak parçalandığı sene... Kalbindeki kesikler, onarılamaz yaralara sebebiyet verirken genç kız, karşısındaki tanıdık simalı yabancıdan uzaklaştı. Sol avucu sanki kesik açılmışçasına sızlarken, Winter daha fazla dayanabileceğini sanmıyordu. Düşünceleri fırtınalar gibi tüm zihninde sürüklenip hasara yol açarken, genç kız kırılıp parçaları etrafa saçılmış cam gibi hissediyordu. Cam kırıkları tenine adeta keskince saplanırken kulaklarında sadece genç adamın geçmişten koparıp getirdiği yemini çınlıyordu. Tekrar tekrar, ta ki genç kızı içten yok edene değin. Yemin ederim ki seni asla bırakmayacağım. Attığın her adımda yanında olup seni her şey ve herkesten koruyacağım, Winnie.Geçmiş bir kez daha bulundukları ortamda canlanırken rüzgârın yapraklarla uyumlu hışırtılı sesi aralarındaki duyulan tek seslerdi. Kanları toprağa yeni akmışçasına içinden hisler geçip dışarı vurmak için çırpınırken genç kız en sonunda kendine gelebildi. Gerçek değilBiçimli kaşları, dolu gözlerinin üzerine kapanırken, duygularından en yoğununu çıkardı ortaya; öfke. Aşina olduğu yüzün barındırdığı yabancıya baktı, gözleri duygusuz fırtınaları yoğunlaştırırken orada kendisini gördü. Genç adamın yokluğundan kalmış harabeyi. Şimdi genç yabancı gerçek olmadığını belirtirken Winter, içindeki acıyla harmanlanmış öfkeyi daha fazla bastıramıyor, dışarı çıkmaması için savaş veriyordu. Tek taraflı bu amansız mücadelenin galibi çoktan belliyken hala hissettiği duygulara karşın karşısındaki gence içinde biriken zehrini akıtmamayı diliyordu.
"Gerçek değil," diye tekrarladı dudakları alayla kıvrılırken arsız gözyaşının arasından. "Yedi sene boyunca çektiğim acı gerçek değildi. Gözyaşlarım sönüp yerini kana bıraktığında, acıdan başka hiç bir şey hissedemezken yokluğun gerçek değildi. Her gün seni düşünmem, öldüğünü öğrendiğimde, ruhumun da seninle beraber ölmesi gerçek değildi. Babamın öldüğünü hastanede bir başıma sindirmeye çalışırken köşeden çıkıp beni teselli etmeni beklemem de gerçek değildi.” Her kelimesiyle anılar seli üzerine gelip onu boğarken o, küçük bir kuş gibi çırpınıyordu dalgaların ters istikametine. Her kelimeyle giderek kısılan sesi, en sonunda duyulmayacak haldeydi. Duyguları tükenmişti, saklanmaktan oyun oynamaktan. En çok da kendine zarar veriyordu bu ancak bütün kartları açık oynarken Winter duygularının akmasıyla içinde, tuhaf bir huzuru da hissediyordu. Tarif edilemez bir şeydi ancak bulunduğu ortam, yeminin ağırlığı, geçmiş şimdi ona bambaşka görünüyordu. Dudakları son kez aralanırken, kelimelerin dökülmesi yerine kalbine hançer saplamayı yeğlerdi genç kız. “Hatta sen de gerçek değildin," diye sonlandırdı hafif fısıltı eşliğinde tamamen duygu barındıran sesiyle. Yıllarca öldüğüne inandırması ya da bir anda karşısına çıkmasına rağmen öfkesi bir saman yığınının arasında çıkan kıvılcım gibiydi. Ateş alacağını sanıp alevlenmiş ancak bölgeselde kalıp küle dönmüştü. Yapamıyordu. O yangını körükleyemiyordu, o kadar bağlıydı ve o kadar seviyordu ki karşısında duygu barındırmayan adamı, şimdilerde bir yabancı olsa da ruhunun sadece onunla huzura erdiğini biliyordu. Bu yüzdendi ki az önce sarf ettiği laflar genç adamı değil onun canını yakmıştı ona söylenmişçesine. Genç adamın yüzüne bakmamayı reddetti. İsmine yakışır şekilde kendi kışını kendisi getirmişti. Asla üşümeyen minik kız kendisi tutunduğu alevi tek bir nefesi ile söndürmüştü. Ancak gördüğü ilk andan beri buz kesmiş gözlerin o anki şaşkınlıkla irileşmiş hali her şeye rağmen ona bir zafer kadar tatlı geliyordu. Genç adamın sözleri boğuk bir melodi gibi gelirken dinlememişti onu, dinleyememişti.
Genç adamın kokusu giderek uzaklaşırken Winter, üşüdüğünü hissetti. Soğuktan değildi bu zira genç kız soğuğu hissedemezdi lakin Nathaniel’ın vedası kalbini üşütmüştü. Saçlarının arasındaki öpücüğün nefesiyle bütünleşen sıcaklığını hala hissederken genç adamın kelimelerinin ardından yok olmayı diledi. Öyle bir şey olsundu ki Winter, daha fazla yaşayamasındı. Ruhu sonsuzluğu tatsındı, yeter ki duymasaydı bir daha hala kulaklarında çınlayan kelimeleri. Haklıydı belki de genç adam, çocukken edilen saçma yeminlerin bir anlamı yoktu hatta aradan geçen yılların ardından genç adamın gözünde genç kız bir hiçti. Eskide kalan bir yabancı. Winter da tıpkı Nat gibi unutmak, devam etmek istiyordu ancak yaraları yeni sarınmışken genç adam bir bıçak misali tekrar kanatmayı başarmıştı. Soğuk yürekli olamazdı, zayıf bünyesi her şeyi bu kadar kolayca silip atamazdı hala bir şeyler beslerken imkansızdı bu. Titreyen bacakları daha fazla dayanamazken genç kız tüy gibi yere düştü dudaklarından “Gitme" kelimesi yakarır gibi dökülürken.
İçindeki acısı kanamaya devam ederken fırtına onu koruyormuşçasına artmıştı. İrice yağan karlar bir anda tipiye dönüşürcesine hızlanırken genç kız soğuğun bariz bir şekilde arttığını hissetmişti. Sanki hava, genç kızın acısına şahit olmuşçasına kanat açmıştı, onu gizliyordu. Winter soğuğa sıkıca tutundu, elinde sadece o varmışçasına. Geriye kimsesi kalmamıştı sadece o. Başka bir şey değil. Ve soğuk onu sararken genç kız kendini güçlü hissediyordu yalnızlığın ortasında, yalnızdı ancak güçlüydü. Belki de güvendeydi ancak acı her daim oradaydı işte. Gözyaşları artık akamazken genç kız yavaşça ayağa kalktı titreyen bacaklarının, acının verdiği ağır yoğunluk ile. Ağlamaktan kızarmış burnu, kar kadar beyazlaşmış solgun yüzüne düşen tek renkti. Sükûnetini korurken bütün olanlardan önce yere saçılan kitapları topladı, evin girişindeki. Kar, şiddetini arttırıp renkli tuvalini beyaza boyarken başka hiçbir renk görünmüyordu adeta. İç çekip koşar adım evden, bahçeden, anı selinden çıkmaya çabaladı. Ayakları ve ruhu bile geri adım atmak için çırpınırken o kadar zordu ki bu, genç kız bir an başaramayacağını sanmıştı. İki, bir zamanlar neşe saçan ev, şimdi ona acı verirken arkasına son kez döndü. Adeta veda edermişçesine bakıyordu genç kızın her adımı ile ve genç kız her adımı ile yıkılıyordu giderek. Eli anıların varlığını unutturmamaya yemin etmiş üzere sızlarken ıslanmış kitapları sertçe kucağına bastırdı iki ev geride uzak bir anı kalırken.
Ören Bayan
Game Master
Ϟ Rp Beğenileri : 0
24.05.18 10:22
Bizim çiçekçi de fiyatları arttırmıştı zaten iyi oldu.
Herkesi mutlu edemezsiniz, çünkü siz lahmacun değilsiniz.
Y. Lloyd Shawberg
Muggle
Ϟ Rp Beğenileri : 0
24.05.18 18:15
;; Y. Lloyd Shawberg. ;; Hayatındaki her şeyi istediği hale getirmek için baya çabalaması gerekmiş biri Lloyd. Babası biraz nazi kafasında bir Alman olduğu için, lise zamanlarında Lloyd'a hayatı dar etti desek, hata etmiş olmayız. Lisedeyken kilolu, sivilceli ve özgüvensiz; inek sayılabilecek bir öğrenciyken Lloyd, Nala adında popüler ama asla zorba tiplere benzemeyen bir kıza aşık olur, fakat asla açılma cesaretini kendine bulamaz, Nala'nın ona fazlasıyla iyi davranmasına rağmen. Liseyi bitirip üniversiteye geçtiği dönem, hayatında bir şeyleri rayına sokması gerektiğine karar verir. Kilolarından kurtulup vücudunu kendi isteğine göre inşa eder, kelime anlamıyla. Üniversitede Bilgisayar Mühendisliği okur ve geçiş sürecinde kazandığı özgüven ile eski naifliğini kaybetmiş olsa da, hala içinde bir yerlerde Nala'ya aşık delikanlıyı barındırmaktadır. ;; Muggle. ;; Bilgisayar Mühendisi. ;; Mümkün olduğunca? ;;
Spoiler:
Gurur. Vatanında açmış kudretli güneşin altında aldığı derin solukta hüküm süren tek duyguydu gurur. İlmin, irfanın yeryüzü üzerindeki fatihi imparatorluğunda tertemiz bir güne daha uyanmıştı Octavius. Gözünün değdiği her ufka bayraklarını dikmeye ant içmiş bir milletin gelecek hakimi olacak olmanın onurunu taşıyordu genç yüreğinde. Damarlarında akan altından kıymetli kanın farkındaydı. Odasından özgürlüğe uzanan bir yol gibi ayakları altına serilen balkonun, mermer korkuluğunu kavradı keyifle. Yaşadığı saray, şehrin kargaşasından uzaktaydı. Hükmedilenlerle hükmedenlerin aynı havayı solumaması gerektiğinin farkında olarak böyle inşa edilmişti yuvası; yine hükmeden kişilerin verdiği bir emir doğrultusunda, hükmedilenler tarafından. Alışkındı saygı duyulan, biat edilen, emreden olmaya. Aksi bir ihtimalin varlığını bilmeden – öyle bir ihtimalin varolmasına izin vermeden büyümüştü. Sadece kanının verdiği kudretin ardına sığınan biri de değildi. Tüm vücudunda bir döngüde olan kanın, altından daima üstün olduğunu sapladığı her kılıçta, verdiği her saldırı emrinde, gittiği her seferde kanıtlamıştı, genç Octavius. Ulaşamayacağı tek bir toprak parçası olmadığının bilincinde, tahta oturma sırasının gelmesini bekliyordu, fakat son birkaç haftadır taht sırasını beklemekten çok ilgilendiren bir şey vardı onu: Mısır’ın düşmüş firavunu, Arsinoe.
Onu, Sezar’ın esiri olarak zincirlenmiş bir şekilde Roma’ya getirildiğinde görmüştü Octavius. Genç kızın gözlerindeki altın rengi, öfkesiyle erimiş; baktığını yakan bir zehir kıvamına gelmişti. Mısır’ın yılanlarının öldürücü derecede zehirli olduğunu duymuştu zamanında Octavius, huysuz bir bilgeden. Genç kızın gözlerini gördükten sonra, zehirli olan tek şeyin yılanları olmadığını da kavramıştı. Çok önceden müjdelenmişti, Mısır’ın düşmüş firavununu kadını yapacağı gerçeği Octavius’a, fakat o ikinci sayılan birini kendine layık görmediği için burun kıvırmayı tercih etmişti, genç kızı görene dek. Bileklerini saran prangalara, onu sürükleyen Romalı lejyonların aşağılayan tavırlarına karşın asla yitirmemişti genç kız gururlu duruşunu, buydu en çok Octavius’u ona bağlayan. Hükmetmeyi seviyordu, evet. Ancak en çok sevdiği ikinci şey de, zorla hükmetmek idi. Romanın simgesine Sezar’ın gözlerine bakarak tüküren Arsinoe’nin önünde diz çöktüğünü, kadını olduğunu hayal etmek ise Octavius’a ulvi bir huzur sunuyordu.
Genç kızı düşünürken ellerinin mermer korkuluğu daha sıkı bir şekilde kavradığını fark etmesi için, askerinin ona seslenerek düşüncelerinden sıyırması gerekti delikanlıyı. Yüzünde kibirli bir gülümsemeyle döndü odasına doğru. Diğerlerinden bir adım önde duran askeri, bir tepside getirmişti Altın’ı. Bakışlarıyla çıkmalarını işaret etti Octavius diğerlerine. Arsinoe, bilekleri zincirli bir vaziyette karşısında dikilmekteydi. Bakışlarındaki kibir biraz olsun eksilmemişti belki ama vücudu, direnişi sebebiyle yorgun düşmüştü. Dudakları, düşmanın elinden bir damla suyu bile kabul etmediğini gösterecek şekilde kurumuş, gözleri vatanından uzaklarda uykuya muhtaç bir vaziyette kanlanmıştı. Halen direnir halde olması, Octavius’u daha çok etkiliyordu. Sırıtarak ona yaklaştı. “Zindanlarda pürüz çıkartmaya devam ettiğni duydum, sevgili Arsinoe. Siz Mısırlılar hep mi böylesiniz, yoksa bu sadece sana özgü bir şey mi?” Duraksadı bir an, gülümsemesi şeytani bir kıvrımla yüzüne yayılırken ekledi. “Lejyonlarımdan sonra yeryüzüne nam salan askerlerinden bazılarının senin kadar dirayetli olmadıklarını üzülerek söylemek zorundayım, bazılarının sınırları pek kolay ulaşılabilirdi. Biraz keyifleri kaçtı zannedersem.” Sarf ettiği her sözcük, aslında kontrolün kimin elinde olduğunu ortaya dökecek ufak tehditler niteliğindeydi. Zevk alıyordu güce hakim olduğunu göstermekten. Genç kızın ne cevap vereceğini, nasıl karşı koyacağını merak ediyor; onunla bir kedinin fareyle oynadığı gibi oynamak için can atıyordu. Bilmiyordu, kedi olarak alt etmeye çalıştığının aslında ölümün kendi olduğunu; öğrenecekti, er ya da geç.
Ören Bayan
Game Master
Ϟ Rp Beğenileri : 0
24.05.18 18:35
Bilgisayar mı? O ne?
Herkesi mutlu edemezsiniz, çünkü siz lahmacun değilsiniz.
Sven Lindgren
Muggle
Ϟ Rp Beğenileri : 0
01.06.18 15:37
Başvuru İçin:
Adınız ve Soyadınız : Sven Lindgren Karakter Bilgisi : Ailenin işe yaramaz, haylaz, gelecek vadetmeyen çocuğu olarak büyüdü. Gençken parasını uyuşturucu madde ticaretinden kazanırken kendini neo-nazilerden oluşan ırkçı bir örgütün içinde buldu. Ailesi tarafından pek takdir edilmeyen gözü karalığı, gaddarlığı ve savaşçı ruhu örgüt içinde dikkat çeken ve yükselen biri olmasını sağladı. Lakin büyüdükçe yaptığı çirkin şeylerin, zarar verdiği masum insanların ağırlığı sırtında kambur oluşturmaya başladı. Kaderin cilvesi olsa gerek, varlıklı ailesi istemeden de olsa suç dünyasının hedefi oldu. Kardeşinin öldürülmesiyle yıllardır görüşmediği ailesini ziyaret etmeye başladı, yeniden. Yeraltı dünyasında bağlantıları çoktu ve ilk kez de olsa ailesine yardım edebilecek tek kişi Sven'di artık. Lideri olduğu örgütün verdiği güç ve ailesinin maddi kaynaklarıyla kardeşinin intikamını almayı kendine görev edindi. Elbette ki tüm işlerini yönettiği kenar mahalledeki paravan tamirci dükkanından ayrılmadı İstediğiniz Rütbe (Kofti/Muggle) : Muggle İstediğiniz Meslek : Tamirci Online Süreniz : buralardayız Örnek Rp : (Spoiler içinde veriniz.) sitede var zaten
Ören Bayan
Game Master
Ϟ Rp Beğenileri : 0
01.06.18 15:56
Rütben işleniyor şekerim.
Herkesi mutlu edemezsiniz, çünkü siz lahmacun değilsiniz.
Veena Soulianis
Muggle
Ϟ Rp Beğenileri : 0
05.06.18 22:18
;;veena soulianis. ;;karakterim muntazam disiplinli bir ailede büyüdü. amerika'da. ohio doğumlu bir kızcağız. asıl adı alaska mitchell. daha sonra okudu, okulu dereceyle bitirdi ve bir fbi ajanı olma hakkına sahip oldu. bu şans değildi; çünkü alaska oldukça çalışkan bir öğrenciydi. belli bir zamandan sonra en çok değer gören genç ajanlardan biri oluverdi. yapacağı pis işler için ve tanınmaması için ayarlanan bir kimliği bile vardı. ancak daha sonra hükümetin ona yasladığı bir görevi vicdanen ters bulduğu için uygulamak istemedi ve emirlere ters düşünce, bu doğal olarak hükümetin hoşuna gitmedi. önce mesleği elinden alındı, daha sonra hapse atıldı. hapisten kaçmayı başardı; ancak şu anda saklanarak yaşıyor. ;;muggle. ;;firari | kriptolojist. ;;serra ile rp yazmak için buralardayım. ;;ramses, önceden de pure philippe adında bir karakterim vardı.
Ören Bayan
Game Master
Ϟ Rp Beğenileri : 0
05.06.18 22:35
Tekrardan hoş geldin tatlım. Karakterinin kimlikteki adını öğrenebilir miyim? Zira site kurallarınca profiliniz karakterinizin kimliği gibi olduğu için karakterinin asıl ismini yazman gerekiyor. Ama tabi ki rol oyunlarında istediğin adı kullanabilirsin. Şu anda kaçak olduğun için kimlikteki ismin de farklı olabilir, bu sebeple soruyorum. Eğer kimlikteki adın Alaska Mitchell ise üyelik adını Alaska, lakabın Veena olmalı. Fakat Veena adı kimliğe işlenmişse bu isimle devam edebilirsin.
Dönüşünü bekliyorum şekerim. Ardından rütbeni işleyeceğim.
Keyifli rol oyunları
Herkesi mutlu edemezsiniz, çünkü siz lahmacun değilsiniz.
Veena Soulianis
Muggle
Ϟ Rp Beğenileri : 0
05.06.18 22:49
efendim çift kimlikli bir arkadaşımız. yani ajan sonuçta ve yaptığı işlerin hiçbirinde kendi adını kullanmıyor. yıllardır veena soulianis kimliğiyle yaşıyor. alaska mitchell gerçek adı fakat sadece anasının-babasının verdiği isimdir. asıl olarak yaşadığı isim veena soulianis. zaten normalde de fbi'da çalışanlara özel olarak, yaptığı işlere göre farklı kimlik çıkarabiliyorlar. hedef haline gelmesin diye. gerçek hayatla bağlantılıdır yani.
Ören Bayan
Game Master
Ϟ Rp Beğenileri : 0
05.06.18 23:52
Makuldür şekerim. Kimlik adı Veena Soulianis'se bizim için de Veena Soulianis'tir. Rütbeni veriyorum.
Herkesi mutlu edemezsiniz, çünkü siz lahmacun değilsiniz.