- nevissa moovie'den:
-
Hermes, kafasından aşağı bu mektubu attığında ve Ramses okuduğunda içine garip bir huzur çöktü. İnkâr edemezdi. Açıkçası, Hermes'i görünce Nevissa ile ilgili kötü bir şey düşlemişti ve bu Ramses'i oldukça korkutmuştu. Yine de, gözleriyle okuduğu şeylerden sonra buna; bu denli sevinmesine hem anlam veremeyerek, hem de garip bir şekilde mutlu olarak tepki vermişti. Elindeki zarfı cübbesinin içine atıp kimsenin görmediğinden emin olduktan sonra derse gitmişti. Nevissa... O kıza olan ilgisini inkâr edemeyeceği boyutlarda görmek, Ramses'i oldukça garip hissettiriyordu. Nevissa, Ramses gibi değildi. Ramses'in hayvani içgüdülerle hareket eden, ilkel varlığı onunla çok zıttı. Enerjileri hep ters yönlerde ilerliyordu; ancak sonuç olarak zıt kutuplar birbirlerini çekiyordu. Yüzündeki gülümsemeyle, ilk defa gittiği her yerde gözleri Nevissa’yı aramadan geçti koridorlardan ve diğer derse girdi. Çünkü onu görmek için uzun bir gece vardı.
***
Akşam yemeğinden önce üzerine
The Beatles tişörtünü geçirdi. Kot pantolonunu giydi ve daha sonra
Converse marka ayakkabılarını çekti ayaklarına. Yemeğe inmeyecekti. Yine de yemeğe gidiyor gibi üstüne cübbesini geçirdi. Aklından hiçbir şey geçmiyordu. Ne annesini düşünüp hüzünlendiği zamanlar, ne babasının umursamazlığı, ne London. Sadece Nevissa’ya odaklı olmak istiyordu bu gece. Saçma sapan bir flörtten fazlası vardı. Kızın ergenliğinin altına gizlenmiş derinliği, Ramses’e başka birinde olsa sevmeyeceği bir şey gibi görünüyordu. Ancak şimdi, kabuğu değil de altında yatan gerçekleri görmek için çabalamıştı. Ve sonucu oldukça güzeldi. Görmüştü. Nevissa’da, diğer hoşlandığı insanlardan daha farklı bir derinlik yakalamıştı. Onu, geçmişte hoşlandığı insanlarla kıyaslaması, daha önce hiç aklının ucuna dahi gelmeyen bir şeyi anlamasını da sağlamıştı o saniyelerde. Ramses, muhtemelen, Nevissa Moovie adlı utangaç kızdan hoşlanıyordu. Hiç sevmediği bir karakteristik özellik olmasına aldırmadan, utangaç bir kızdan hoşlanıyordu. Zaten cinsiyetiyle ilgili hiçbir sorunu yoktu. Ona göre hoşlantı, sevgi, aşk; tamamen kalpte başlıyordu ve beden de kalbi takip edip duran bir hiçten öteye gidemiyordu. Bir sülük gibi kalbe yapışmış, o nereye giderse oraya gitmeye meyilli bir haldeydi.
Avucunun içinde, terinin geçtiği mektuba baktı.
Sevgili, Ramses... Sevgili kelimesinin kendine bu kadar yakışması bir an Nevissa'yı görme isteğini tetikledi. Onun yazısıyla hayat bulan ismi de, kendi hiç sevmese bile, gözüne bir an da olsa güzel göründü. Onu görecekti sonunda ve bu kalbini saklayan göğüs kafesinde üç tane gül yeşermesine sebep oldu. Güllerden birinin adını Nevissa, diğerinin adını London ve en sonuncusunun adını da Vincent koymaya karar verdi. Daha fazla yeri yoktu. Olsa da, ismini verebilecek kadar hoşlandığı bir diğer kişi yoktu zaten. Zindanlardan nihayet çıktığında, içindeki sıkışıklığın ve gereksiz heyecanın da öldüğünü hissetti. Eli ayağı titremeden, Nevissa'yla konuşmak ona daha iyi geliyordu. Zindanlar ise buraya geldiğinden beri tek kâbusu ve tek nefret ettiği şey olup çıkmıştı. Mektubu cübbesinin iç cebine, klostrofobisini ruhunun derinliklerine ve Nevissa'yı beynine gömerek kulelere doğru ilerlemeye başladı.
***
Akşam yemeğine inerken gördüğü Dominique ile biraz muhabbet etti kulelerde. Daha sonra yapması gereken bir şey olduğunu ve yemeğe geç geleceğini söyleyerek yukarı çıkmaya devam etti. Bir kat daha çıktıktan sonra sigaradan çürümüş ciğerleri, minik bir kedinin miyavlaması gibi bir ses çıkararak inlemeye başlamıştı. Genzinde takılıp kalan bu sesi susturmaya çalışıyordu şimdi. Aynı zamanda birkaç santim daralmış ciğerleri ve acıyan soluk borusuyla başa çıkmak zorundaydı. Hogwarts'ta en sevdiği yerlerden birine gelmişti. Kuleler. Kulelerin kendine has bir çekiciliği olduğunu düşünüyordu ve sanki açık havadaymışsınız hissi veriyor olması, Ramses'in içindeki korkuları biraz da olsun dizginliyordu. küçükken annesi ona ceza vermek istediğinde hep odaya kapatılmıştı. İngiltere'deki evlerinde kaldığı oda ise o kadar küçük ve karanlıktı ki, uyumak için gece bahçeye çıkardı, Ramses. Buradan kalan korkusuyla hiçbir zaman yüzleşemeyecekti. Bunun farkındaydı; ancak insan olmanın eksilerinden biriydi bu, kabullenilebilirdi. Bundan kurtulmak için çok plan yapmıştı. Ancak düşünceler mükemmel, davranışlar her zaman kusurluydu.
Kusurlarını daha aza indirgemek istiyordu, Nevissa'nın yanında. Hiçbir zaman birileri için bir şeyler yapan bir insan olmasa da, Nevissa'nın sigaradan pek hoşlanmadığını biliyordu. Arka cebinde duran sigara paketi
buradayım, dercesine ağırlaştı. Yine de zararlarını, ona neler yaptığını gözüne sokmak istemedi kızın. Gözlemevine geldiğinde, yerde oturmuş, ayın ışığıyla daha da kızıl görünen saçlarıyla Nevissa oturuyordu. Ancak yüzünü kocaman cama dönmüştü. Önünde duran yer sofrasına baktığında, Ramses karnının guruldadığını hissetti. Onu birkaç saniye daha izlemek istedi. Doğal ortamındaki her şeyin eşsiz bir güzelliği vardı. El değmemiş, dokunulmamış. Sessizliğe saygısını tavan yaptıracak bir eşsizlik.
Nevissa her zaman eşsiz, diye geçirdi içinden. Çünkü her zaman doğal. Onda en sevdiği özellikler listesine bunu da eklemeye karar verdi. Utangaç; ancak bir o kadar doğal. En azından benim gibi bir dağ ayısı değil, diye düşündükten sonra yutkundu:
“Saçların kendi rengine dönmüş, işte benim kızım!” diye seslendi Nevissa'ya. Yüzüne her zamanki eğri gülüşünü yerleştirirken arka cebine uzanıp paketten bir sigara çekti. Dişlerinin arasına yerleştirirken, Nevissa'nın ay ışığında mükemmel görünen yüzü, Ramses'e dönüyordu.
Tanrım, diye düşündü.
Ay yeniden bana gülümsüyor.